Markalar Neden Hâlâ Aynı Hataları Yapıyor? Sosyal Medyada Tekrar Eden Yanılgılar

Sosyal medya artık sadece bir pazarlama aracı değil, markalar için varlık göstergesidir.
Ama garip bir şey var: yıllardır sosyal medya kullanıyoruz, trendler değişti, algoritmalar evrildi… fakat markaların yaptığı hatalar neredeyse hiç değişmedi.
Sanki her yeni pazarlama ekibi aynı defteri yeniden açıyor ve aynı yanlış cümleleri tekrar yazıyor.
Peki neden?
Neden markalar hâlâ aynı hataları yapıyor, neden bu kadar tecrübe birikmişken hâlâ aynı çukura düşülüyor?
Gelin bu tekrarlanan yanılgıların kökenine inelim — çünkü bazen hata değil, alışkanlık haline gelen yanlışlar markayı batırır.


1. “Herkese Ulaşmalıyız” Yanılgısı: Hedef Kitleyi Unutmak

Bir markanın yaptığı en temel hata, herkese hitap etmeye çalışmak.
Sosyal medya algoritmaları değişse de bu yanılgı sabit kalıyor.
Markalar hâlâ “herkes bizim müşterimiz olabilir” mantığıyla hareket ediyor, sonra da neden sonuç alamadıklarını sorguluyor.

Gerçek şu ki, herkes senin müşterin olamaz.
Bir markanın gücü, kime hitap etmediğini de bilmesinde yatar.
Sosyal medyada kitleyi tanımadan paylaşım yapmak, okyanusa taş atmak gibidir: gürültü çıkar ama kimse fark etmez.

Hâlâ birçok marka, paylaşımlarında “genel geçer” mesajlar kullanıyor.
Ne özgün bir ses tonu var, ne de belli bir hedef kitlenin ilgisini çekecek içerik.
Sonra şaşırıyorlar: “Neden etkileşim düşük?”
Çünkü kimse kendini o içerikte görmüyor.

Sosyal medya, kitleye değil, kişiye konuşma sanatıdır.
Senin paylaştığın gönderi, bir takipçinin akışında durup “bu tam benlik” dedirtmiyorsa, markan konuşuyor ama dinlenmiyor demektir.


2. “Sürekli Satış Yapmalıyız” Yanılgısı: Hikâyeyi Unutmak

Bir başka klasik hata: her paylaşımı reklam haline getirmek.
Markalar hâlâ sosyal medyayı dijital bir katalog zannediyor.
Her postta ürün, her videoda kampanya, her hikâyede indirim…
Ama insanlar sosyal medyaya alışveriş yapmak için değil, vakit geçirmek için giriyor.
Eğer sürekli satış kokan içeriklerle karşılaşıyorlarsa, seni değil, “geç” butonunu tercih ediyorlar.

Satış odaklı içerik elbette önemli ama tek başına değil.
Markalar hâlâ şunu anlamakta zorlanıyor: insanlar ürün değil, hikâye satın alıyor.
Bir markayı sevdiren şey, ürünü değil; o ürünün etrafında yaratılan duygudur.
Nike, ayakkabı satmıyor; başarı hissi satıyor.
Apple, telefon satmıyor; statü satıyor.
Senin markan da bir duyguyu temsil etmeli.

Ama birçok marka bunu es geçip “şimdi al, hemen indir” mantığıyla ilerliyor.
Sonuç olarak, takipçi ürünü görüyor ama markayla bağ kurmuyor.
Oysa sosyal medyada en büyük kazanç, bir kez satış yapmak değil — bir topluluk oluşturmak.


3. “Paylaştık, Görev Tamam” Mantığı: Analiz Yapmamak

Bir başka tekrarlanan hata da bu: ölçmeden yönetmek.
Markalar sosyal medyada paylaşımı yapıyor, birkaç gün sonra yeni içerik atıyor ama geriye dönüp bakmıyor.
Ne işe yaradı, ne yaramadı?
Hangi içerik takipçiyi harekete geçirdi, hangisi görmezden gelindi?
Cevap yok.

Bunu şöyle düşün: bir pilot, göstergelere bakmadan uçak kullanır mı?
Hayır. Ama markalar sosyal medyada tam olarak bunu yapıyor — sadece hissiyata güveniyor.

Yıllardır aynı döngü sürüyor: içerik üretiliyor, birkaç beğeni geliyor, sonra yine aynı tür içerik tekrarlanıyor.
Oysa her paylaşım, markaya bir veri bırakır.
Kullanıcı hangi tür içeriğe tepki veriyor, hangi platformda daha aktif, hangi saatlerde online?
Bu soruların cevabı elinde yoksa, stratejin tahmin üzerine kuruludur.

Sosyal medyada başarı tesadüf değildir, istatistiklerin üzerine inşa edilir.
Ama hâlâ birçok marka analiz yapmayı “zaman kaybı” olarak görüyor.
Asıl zaman kaybı, ölçmeden sürekli yanlış şeyi tekrar etmektir.


4. “Trendleri Kaçırmayalım” Korkusu: Kimliğini Kaybetmek

Son olarak, en sık yapılan ama en az fark edilen hata: trendlerin kölesi olmak.
Markalar, “geri kalmayalım” endişesiyle her trende atlıyor.
Bir gün dans eden çalışan videosu, ertesi gün ses efektli reels, sonra TikTok’ta bir challenge…
Ama sonuçta markanın kimliği kayboluyor.

Sosyal medya trendleri geçicidir; marka kimliği kalıcıdır.
Bir trendi kullanmak faydalıdır ama sadece markayla uyumluysa.
Eğer senin markan ciddi bir imaja sahipse, bir TikTok şakası seni genç göstermek yerine ciddiyetsiz gösterebilir.
Yani trendi yakalayayım derken güveni kaybedersin.

Buradaki denge şudur: trendi kullan ama trendin seni kullanmasına izin verme.
Trend, stratejinin bir parçası olabilir; stratejinin kendisi olamaz.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir